HABER MERKEZİ - İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, Abdullah Öcalan’ın son görüşmede Kuzey ve Doğu Suriye ile Suriye’de yaşanan gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunduğunu belirterek, “Suriye ve Rojava kırmızı çizgimdir. Benim için orası ayrıdır” dediğini aktardı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, JINTV’de katıldığı özel programda gazeteci Nezahat Doğan’ın Barış ve Demokratik Toplum süreci ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan son görüşmeye dair sorularını yanıtladı. Pervin Buldan, sözlerine yaşamını yitiren İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’i anarak başladı. Buldan, “Sırrı Süreyya Önder'in Türkiye barışına, Kürt halkının barışına büyük bir emeği var. Bu emek hiçbir zaman unutulacak bir emek değil. Büyük bir katkı sundu, büyük bir emek verdi. Özveriyle çalıştı bizimle birlikte. Çünkü bir Türkmen olarak bu sorun çözülene kadar ben Kürdüm demişti. Bu bizim için çok kıymetliydi. Sırrı Süreyya Önder görmedi belki ama silahların imha edilişini görmedi, komisyonun kuruluşunu görmedi. Ama hissettiğini ben biliyorum. Çünkü o hep o arzuyla yaşadı. Evet Türkiye barışını sağlayacak, Kürt halkıyla bir barış gerçekleşecek ve ben bunu göreceğim diyordu. Bir sefer buna bir inancı vardı. Bu sefer barış gerçekleşecek. Bakalım biz görebilecek miyiz diyordu. Çok uzun süre birlikte çalıştık biz Sırrı Süreyya Önder'le. 2015'te bu kadar umutlu değildi. Ben de değildim açıkçası. Biz 2015'te çalışırken sürekli kafamızda bazı kaygılar vardı. Ama bu dönem başladığı andan itibaren yeni bir umut yeşerdi içimizde ve Sırrı Süreyya hep şunu söyledi: Başkan bu sefer olacak” diye belirtti.
‘BU SEFER BAŞARACAĞIZ, BARIŞACAĞIZ’
“Bu sefer başaracağız, bu sefer barışacağız” diyen Buldan, sözlerini şöyle sürdürdü: “2015'le bu dönem arasında büyük farklar var tabii ki. En açık ya da en belirgin fark şu. Bir kere MHP'nin, milliyetçi kesimin bu çözümün yanında olması, destek vermesi, katkı sunması bile başlı başına bence büyük bir fark. O dönem hem Sayın Devlet Bahçeli'nin, işte MHP'nin, milliyetçi kesimin bu sürecin karşısında olduğunu hepimiz biliyoruz ve sürekli bozmak isteyen bir yerden karşısında durdular ama bu sefer öyle değil. Belki de hani başlatan bile Sayın Devlet Bahçeli diyebiliriz. Bunu Sayın Öcalan sürekli ifade ediyor. Aslında sürecin başlamasına vesile olan önemli bir aktör Devlet Bahçeli.”
‘ÇAĞRI ÖNCESİ BİR TEMAS YOK’
Bahçeli’nin yaptığı çağrı öncesi devlet ile Abdullah Öcalan arasında bir temasın olmadığını dile getiren Buldan, “1 Ekim tarihinde Sayın Devlet Bahçeli'nin DEM Parti sıralarına gelip tokalaşmasıyla birlikte başlayan ve kendi grup toplantısında yaptığı çağrıyla aslında hem kendi tabanını şaşırtan hem ortağı olan AKP'yi şaşırtan hem de bizleri şaşırtan bir hamleyle aslında karşımıza çıktı Devlet Bahçeli ve açıkçası o tarihten sonra, o açıklamalardan sonra barışa adım adım yaklaştığımızı gördük ve hissettik. Sırrı Süreyya Önder de hep böyle söyledi. Yani eğer Devlet Bahçeli bu kararlılıktaysa, bu kadar değişim ve dönüşüm yaşadıysa bu insan, bu sefer başaracağız dediğini biliyorum” dedi.
DEVLET AKLININ DEVREYE GİRMESİ…
Abdullah Öcalan’ın Bahçeli’nin tutumunu “Devlet aklının devreye girmesi” olarak değerlendirdiğini aktaran Buldan, “Sayın Bahçeli'nin tek başına bu işi yaptığını hiç kimse düşünemez. Mutlaka bir devlet aklı var burada ama devlet aklı da Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye'deki bütün ezilen halklara yönelik şimdiye kadar yapılanların haksız ve hukuksuz olduğunu da ifade eden bir yerden bakıyor. Birçok şey yaşandı Türkiye'de. Kürtler çok şey yaşadı, muhalefet çok şey yaşadı, kadınlar çok şey yaşadı. Herkes zulüm gördü, acı çekti. Bütün bunlar Türkiye'de birçok şeye sebep oldu. İşte ekonomiden tutalım, sosyal, siyasal her anlamda bir kayba neden oldu. Ve bugün Ortadoğu'da dengeler yeniden kurulurken, taşlar yeniden dizayn edilirken, Türkiye kendi iç barışını kendi içerisinde çözme yönünde bir karar aldıysa eğer bu gelecek açısından önemli ve kıymetli. Çünkü Türkiye'de kendi iç barışını sağlayan bir ülke, bugün Ortadoğu'da örnek bir ülke haline gelebilme ihtimali çok yüksek. Bir model ülke olacak, çünkü Türkiye aslında Ortadoğu içerisinde” diye konuştu.
SON GÖRÜŞMEDE 3 KİLİT KAVRAM
Pervin Buldan, Abdullah Öcalan’ın son görüşmede 3 kilit kavrama vurgu yaptığını belirterek, şunları söyledi: “Örneğin demokratik toplum, barış ve entegrasyon meselesini bir paket halinde düşünebiliriz. Birbirinden ayrı ya da birbirinden kopuk bir yere koymak hatalı olur, yanlış olur. Bütün bunları iç içe geçirebilecek adımları senkronik bir şekilde hızla atmanın ve entegrasyonun illaki artık hayata geçmesinin önemine vurgu yaptı. Şöyle ifade edeyim. Şimdi bir komisyon kuruldu. Bu komisyon çalışmalarını başlattı ve bu komisyonun çalışma amacı aslında bir an önce yasaları çıkarmaktı. Çünkü entegrasyon yasaları çıkmadan hayata geçecek bir şey değil. Tamam barışı konuşabiliriz, demokratikleşmeyi konuşabiliriz. Türkiye'deki haksızlıkları, hukuksuzlukları elbette ki konuşabiliriz ve buna göre nasıl yasalar çıkacak, bunlar tartışılır ve konuşulur. Ama entegrasyon çok başka bir şey. Çünkü bugün dağda elinde silah olan binlerce insan var. Tamam temsili olarak bir imha töreni gerçekleşti. PKK kendisini feshetti. Ama elinde silah olan insanlar var. Şimdi bu silahlı insanların hem silahlarını bırakıp Türkiye'ye geri dönmesi hem de demokratik siyasete katılabilmeleri önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Bu da komisyonda çıkacak olan yasalarla ancak hayata geçecek bir şey.
BAHÇELİ İLE GÖRÜŞMEYİ ANLATTI
Örneğin silah yakma imha töreninden hemen sonra biz Sayın Devlet Bahçeli ile bir görüşme yapmıştık. Orada kendisinin söylediği şu vardı: Dedi ki çok vakur bir törendi, çok disiplinli bir törendi, çok yakından izledim ve takip ettim. Ancak o silahları imha edenler, keşke aynı gün Türkiye'ye gelebilseydi. Ben buna çok üzüldüm dedi. İşte silahlarını bırakıp Türkiye'ye gelselerdi, bu daha anlamlı olurdu diye bir değerlendirme yaptı. Şimdi biz de şunu söyledik. Bunun altyapısı hazırlanmış olsaydı, zaten bu olurdu. Ama yasal bir düzenleme olmadan, yasal bir zemin hazırlanmadan, bu insanlar buraya nasıl gelecek? Şimdi kimin neyin garantisi var? Hiçbir şeyin garantisi olmayan bir ülkede, böyle bir şeyin olması elbette ki mümkün değildi. Ama yasalar çıkar, zemin hazırlanır, hukuki zeminler hazırlanır, kimlerin gelip gelmeyeceğine elbette ki yine kendileri karar verir ama en azından belli bir kesimin demokratik siyasete katılması ve Türkiye'ye gelmesi için de bir zemin hazırlanır. Böyle bir şeye doğru gidiyoruz aslında. Ama bu tamamıyla komisyonun çıkaracağı yasalarla bağlantılı. Onu söyleyeyim. Şimdi komisyonun çıkaracağı yasalarla bağlantılı.”
MECLİS KOMİSYONU’NUN ADI VE İŞLEVİ!
Pervin Buldan, Meclis Komisyonu’nun adını ve işlevinin ayrı tartışılması gerektiğinin altını çizerek, “Bir karışıklık var. Bazı insanlarda işte Kürt sorununun çözümünü bu komisyon çözecekmiş gibi ya da bütün yasaları bu komisyon çıkaracakmış gibi bir algı var. Bu doğru bir şey değil. Şimdi bu komisyon belli bir amaçla kuruldu. Niye kuruldu? İşte Kürt sorununun çözümüne bağlı olarak PKK'nin kendisini feshetmesi, silahlarını bırakması ve entegrasyon meselesinin hayata geçmesi için bazı yasaların çıkması ve düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bu amaçla kuruldu komisyon. Çok kıymetli bence. Çünkü ilk defa Türkiye tarihinde Kürt sorunuyla alakalı, bakın Kürt sorununun çözümüne dair demiyorum. Kürt sorunuyla alakalı bir komisyon kuruldu. 2015'te kurulan komisyona CHP başta olmak üzere MHP, birçok parti üye bile vermemişti. Şimdi bu komisyonda bütün partilerin, bütün grupların temsiliyeti var. Bu açıdan çok kıymetli. Hatta grubu olmayan siyasi partilerin bile temsiliyeti var. Fakat bu komisyon doğru biraz yavaş çalışıyor. Bana göre de yavaş çalışıyor. Biraz hantal gidiyor. Dinlemelere çok fazla zaman ayıran bir komisyon haline geldi. Bu çok doğru bir şey değil, bana göre de yanlış. Hızla bir an önce dinlemeler bitmeli. Elbette ki önemli dinlemeler yapıldı. Örneğin işte şehit, gazi, Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri gibi Türkiye'de yıllarca acı yaşamış, zulüm görmüş, adalet, hakikat çağrısı yapan kesimleri dinledi, baroları dinledi. Bunlar önemli ama bunları böyle haftalara, aylara yayacak bir dinleme komisyonu haline getirmek başlı başına komisyonu tıkayan bir yerde” şeklinde konuştu.
‘YASA ÇALIŞMALARININ BAŞLAMASI GEREKİYOR’
Süreçte zaman kaybı yaşandığını dile getiren Buldan, “Bu sorunun çözümünde, çatışma çözümlerinde zaman çok kıymetlidir. Hem çok kıymetli. Araya bozguncular girer, bozmak isteyenler girer. Provokasyona dair uyarılar var. Provokasyona açıktır. Şimdi bütün bunları göz önüne aldığımız zaman kısa zaman içerisinde yasa çalışmalarının başlaması gerekiyor. Hangi yasaları çıkaracaklar? Bu komisyonun takdirinde olan bir şey. Hani biz buradan şu yasalar çıksın deme yetkisine sahip değiliz. Bir mutabakat elbette ki sağlanır komisyonda ama çıkarılması gereken entegrasyon yasasıdır, özgürlükler yasasıdır. Belki de biraz onlarla eş güdümlü olabilecek yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi ki bu kayyuma da engel olabilecek. Çünkü kayyum başlı başına Türkiye'deki hukuk sistemini gerçekten alaşağı eden, seçme seçilme hakkını yok eden, yok sayan bir mesele haline geldiği için buna da bir çözüm bulması gerekiyor. Yoksa Kürt sorununun tamamıyla bu komisyon tarafından çözülmesi bir kere mümkün değil” ifadelerini kullandı.
ÖCALAN: KOMİSYONA ANLATACAĞIM ÇOK ŞEY VAR
İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, Meclis Komisyonu’nun Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerektiğinin altını çizerek, son görüşmede bu yönlü tartışmalara dair şunları söyledi: “Şimdi komisyonun adaya gitmesi önemli. Çünkü sorunun aktörüyle bir görüşme gerçekleştirecek. Her iki taraf açısından da aktörler var ortada. İşte PKK'nin baş müzakerecim dediği Sayın Öcalan var. Evet. İşin asıl muhatabı, aktörü Sayın Öcalan var. Diğer tarafta bu işi belki kendi iradeleriyle ilerletmeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanı var, Sayın Devlet Bahçeli var, muhalefet partileri, özellikle Özgür Özel var. DEM Parti var, eş genel başkanları var. Bütün bunları bence iki tarafın aktörleri olarak adlandırmak iyi olur diye düşünüyorum. O yüzden şimdi bir tarafın aktörleriyle görüşüp, diğer tarafın aktörünü hiç görüşmemek, görüşlerini almamak, sorunun muhatabı olarak görmemek büyük bir hata. Sayın Öcalan çağrı yapmamış olsaydı, PKK'ye kongrenizi toplayın, kendinizi fes edin dememiş olsaydı, PKK kongresini toplayıp kendisini fes eder miydi? Etmezdi. Bugüne kadar yaşananlar, aşama aşama geldiğimiz şu anki aşamaya gelmiş olur muyduk? Hayır gelmezdik. Bütün bunlar aslında Sayın Öcalan'ın yaptığı çağrıyla hayata geçen ve kendisinin, kendisini dinleyen bir örgüt var karşı tarafta. Dolayısıyla komisyonun gitmemesi, Sayın Öcalan'ı muhatap olarak görmemesi ve kendisini dinlememesi büyük bir hata. Şimdi Sayın Öcalan şunu ifade ediyor. Diyor ki benim komisyona anlatacağım çok şey var. Bunu söylüyor. Evet. Çok şey var.”
ABDULLAH ÖCALAN’IN PAYLAŞTIĞI BAŞLIKLAR
Abdullah Öcalan’ın görüşmede bu konuya dair kimi başlıklar paylaştığını aktaran Buldan, “PKK niye kuruldu? Biz isyanı niye başlattık? PKK 50 yıl neden çatıştı? Neden savaştı? Bilanço çok ağır diyor mesela. Bu son görüşmede. Bilanço çok ağır. Her iki tarafta binlerce kayıp var. Binlerce asker yaşamını yitirdi. Binlerce Kürt yaşamını yitirdi. Hatta beni işaret etti. Yani her iki taraftan da binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir meselenin çözümünde ben onlara kendimi anlatacağım. Ben çözümü niye başlattım? Bunu aktaracağım, bunu anlatacağım. Barışa niye ihtiyaç duyuyoruz? 50 yıllık isyanı, 50 yıllık çatışmayı ve savaşı niye bitirdim? Niye buna ihtiyaç duydum? Ben bunu komisyona anlatmak istiyorum. Ben sizin aracılığınızla değil, kendim anlatmak istiyorum diyor. Şimdi biz niye gitmedik bu bir ay içerisinde? Biz aslında gidebilirdik ama komisyonun gitmesi için bir zemin yaratmaya çalıştık. Komisyon ha bugün gider, ha yarın gider, ha önümüzdeki hafta. Biz erteledik. Ama baktık ki komisyon gitmiyor. Böyle bir irade yok ortada. Sayın Öcalan'la da işte bir aya yakın bir süre bir gidiş olmadı. Aile gitmedi, avukatlar zaten gitmiyor, kimse gitmedi. Dolayısıyla biz yeniden bir başvuru yaptık ve gitmek istediğimizi ifade ettik” dedi.
‘KOMİSYONUN ÖCALAN’LA GÖRÜŞMESİ HAYATİ’
Meclis Komisyonu’nun Öcalan'la bir görüşme gerçekleştirmesinin hayati ve önemli olduğunu vurgulayan Pervin Buldan, “Biz komisyonun hepsi gitsin demiyoruz zaten. Oadaki bütün partilerin üyeleri hepsi birlikte gitsin de demiyoruz. Bunu Sayın Öcalan da böyle tanımlamıyor, böyle ifade etmiyor. Her gruptan birer temsilcinin bile yeterli olduğunu düşünüyoruz. İşte AKP komisyondaki üyelerinden bir kişi, MHP'den bir kişi, CHP grubundan bir kişi, Yeni Yol'dan bir kişi, DEM'den bir kişi olabilir örneğin. 5-6 kişiden oluşan ya da 6-7 kişiden oluşan bir temsili heyetin adaya giderek Sayın Öcalan'la komisyon heyeti olarak görüşmesi gerçekten sürece hem ivme kazandırır, pozitif bir katkı sağlar ve sürecin ilerlemesine de zemin hazırlar. İrade bir bütün olarak aslında devlette. Öyle diyelim. Tabii ki yani. Sayın Numan Kurtulmuş'un çabaları çok kıymetli. Ben açıkçası gerçekten hem yaptığı açıklamalar, yaptığı değerlendirmeler komisyona sunmuş olduğu birçok katkı, Kürtçe dili engellemek dışında, o ayrı bir şey. Keşke öyle olmasaydı. Bir annemizin, bir annemizin Kürtçe konuşmasına orada izin verilmeliydi. Bir tercüman da olabilirdi. Orada arkadaşlarımız da çevirebilirdi. İstemiş zaten. Buna izin verilmemesi bence komisyonun üzerine bir gölge düşürdü. Bu doğru bir şey olmadı” diye konuştu.
Meclis Komisyonu’nun Kürtçeye yönelik engelini değerlendiren Buldan, şöyle devam etti: “Komisyonun Kürtçe meselesine yaklaşımı, bir ana dile yaklaşımını halk gerçekten büyük bir tepkiyle karşıladı ve haklı olarak böyle bir tepkiyi ortaya koydu. Bir tercüman aracılığıyla annelerimizin Kürtçe konuşmasına illaki izin verilebilinirdi. Hatta Meral Danış Beştaş da çevirebilirim demişti. Buna da izin verilmemiş. Şimdi yani Sayın Öcalan bu konuya değinmedi tabii ki ama genel anlamıyla komisyonun işlevi, hantallığı, yasa çıkarma meselesinde ağır davrandığı, bütün bunlarla ilgili çok uzun bir görüşme yaptık. Fakat Kürt halkının büyük beklentisi var. Herkesin beklentisi var. Kürtçeye dair, kimliğimize dair, kendi kültürümüze dair, işte Kürt sorununun çözümünde ana konular neyse, Kürt halkının dili, Kürt halkının kimliği, Kürt halkının kültürü, bütün bu konularla ilgili komisyon üzerine düşeni yapmalıdır diyebilir halkımız. Ama işte bu komisyonun başka bir işlevi var. Başka bir misyonu var, başka bir görevi var. Biraz önce ifade etmeye çalıştım. Bazen tam anlaşılmıyor. Şimdi Kürt sorununu çözme komisyonu değil bu komisyon. Demokratik yasalar, bakın demokratik yasalar derken, tamamıyla Kürt sorununu çözen bir şeyden de ele almıyor Sayın Öcalan bunu. Demokratik toplum diyoruz mesela. Demokratik toplum yasaları, bunu bir sivil toplum örgütü gibi yasal bir zemine oturtan ve bu yasal zemin içerisinde daha sonraki yıllarda, belki daha sonraki zamanlarda tartışabileceğimiz, yeni yeni yasaların çıkabileceği bir zemine dönüşmesi gerekiyor.
Türkiye'nin demokratikleşmesi meselesi, aslında demokratik toplum dediğimiz ve bu demokratik toplumun da hukuki bir zemine yerleştiği ve bunun içerisinde bir görev tanımının yapıldığı, bunun içerisinden de adımların atıldığı yeni bir aşamaya geçiliyor. Şimdi aşama aşama gidiyor çünkü. Bir şöyle de ifade etti Sayın Öcalan bu son görüşmede. Birinci taktik bitti. Şimdi sırada ikinci taktik var. Birinci taktik PKK, PKK'nin silah bırakması, kendisini feshetmesi, komisyonun kurulması vesaire. Şimdi ikinci aşama, şimdi ikinci taktik. Bu ne? İşte yasalar çıkacak, entegrasyon başlayacak. Demokratikleşme ve özgürlükler yasası çıkacak. Bununla birlikte yeni tartışmalar elbette ki olacak. Dolayısıyla hepsini bir arada yapmak, hepsini birden çözmek zaten mümkün değil.
‘AKADEMİSYENLERİN İMRALI ADASI’NA GİTMESİ GEREKİYOR’
Şimdi Sayın Öcalan'ın yapmak istediği ya da hayata geçirmek istediği şey şu. Komisyon bir an önce yasaları çıkarmak için çalışma yapmalı. Şimdi bunun için bazı raporların yazılması gerekiyor ve bu raporların yazılabilmesi için de birkaç akademisyenin İmralı Adası’na gitmesi gerekiyor. Belki bu komisyondan önce bile olması gereken bir şey. Bunu Sayın Öcalan ifade ettiği için de söylüyorum. Şimdi biz bunun işte görüşmelerini yapıyoruz, çalışmalarını yapıyoruz. Akademisyenlerin gidip rapor hazırlayabileceği, Sayın Öcalan'la birlikte tartışıp, konuşup bir raporu hazırlayıp bunu hem komisyona çünkü komisyonun da bu rapora ihtiyacı var ve bu rapor çıktıktan sonra, rapor komisyona iletildikten sonra da belki arkasından hemen komisyonun adaya gitmesini eğer sağlayabilirsek, o zaman daha sağlam bir zeminde bu işlerin yürüdüğünü ifade edebiliriz.”
CHP’YE YÖNELİK OPERSAYONLAR KONUŞULDU MU?
Buldan, İmralı’da yapılan son görüşmede Abdullah Öcalan’ın CHP’ye ve muhalefete yönelik baskılara dair değerlendirmelerini de aktardı. Buldan, şunları söyledi: “Şimdi tabii ki CHP'ye yapılan bu haksızlıkları, hukuksuzlukları asla kabul etmeyiz, edemeyiz. Bir zamanlar çok yaşadığımız kayyum meselesi, operasyonlar, gözaltılar, tutuklamalar, Kürtlerin yıllardır yaşadığı şeyler biliyorsunuz ve hala devam ediyor. Durmuş ya da bitmiş bir şey yok. Hala cenazelerimizin engellendiği, taziyelerimizin engellendiği, ölüye bile saygı duyulmayan bir yerden bir süreci yürütmek çok da kolay bir şey değil gerçekten. Hani insanlar şunu soruyor. Bir taraftan barış görüşmeleri, barış süreci yaşanıyor ama ben bir taraftan kendi çocuğumun cenazesini, taziyesini kuramıyorum. Buna engel var ya da işte diyelim ki cenazemi alamıyorum, buna engel var gibi birçok şey var. Bugün CHP'nin yaşadığı şey bu aslında. Yani biz bir zamanlar hep şunu söylerdik. İşte Kürtlere kayyum atandığı zaman sen batıdan seyredersen, yarın batıya da kayyum atandığında o zaman işte birlikte ses çıkarmanın ya da birlikte ortak bir tavır takınmanın ne kadar anlamlı olduğunu o zaman ancak anlarsınız demiştik ve şimdi biz buna sessiz kalmayız, kalmayacağız. DEM Parti, CHP'ye yapılan bütün haksızlıkların ve hukuksuzlukların elbette ki yanında ve onlara destek sunar.
‘CHP YÖNETİMİ VE TABANI BARIŞA SARILMALI’
Şimdi böyle bir noktadayken, böyle bir durumdayken, bir taraftan barış ve demokratikleşme ama diğer taraftan başka bir partinin belediyelerine kayyum atama, başka bir partiye operasyon bu aslında barışın barışa vurulan bir darbe. Barışı sabote etme, barışın altına dinamit koyma gibi de algılanır. Yani bunu insanlar böyle değerlendirir. Şimdi CHP tabanı da bunu böyle düşünür. DEM Parti tabanı Kürtler de bunu böyle düşünür. O yüzden ben bu operasyonların gerçekten bir an önce durmasını, yerine kayyum atanan bütün belediye başkanlarının Ahmet Türk, Ahmet Özer, Sayın İmamoğlu, hepsinin bir an önce hem cezaevinde olanların özgürlüklerine kavuşması, yerine kayyum atananların da bir an önce kendi görevlerine iadelerinin gerçekleşmesinin bu barış sürecine verilecek en büyük hizmet olduğunu düşünüyorum. Şimdi iktidar aslında şunu düşünmeli. Ben bu barışı Türk ve Kürt halkının yıllardır kangren hale gelmiş olan, işte Sayın Öcalan'ın dediği gibi çok zor bir barış. Küçük cerrahi müdahaleler yapmak gerekiyor. Ancak böyle barışı kurabiliriz dediği böyle bir meselede, her tarafın yani bütün taraflarıyla birlikte sürece katkı sunmanın zeminlerini bence yaratması gerekiyor. Şimdi CHP'ye bir taraftan operasyon yapılacak, diğer taraftan işte demokratikleşme alanında söz kuracaksınız. Türkiye'nin demokratikleşmesi için barış sürecinin ilerlemesi yönünde adımlar atılacak. Şimdi ben gerçekten yani CHP tabanının da, CHP yönetiminin de bütün bunların önüne geçmek için barışa daha çok sarılmaları gerektiğini düşünüyorum. Komisyona daha güçlü bir sahiplenme, barış sürecine daha güçlü bir sahiplenme. İleride iktidar mı olmak istiyorsunuz? Var mı böyle bir niyetiniz? O zaman bu sürece sahip çıkacaksınız.
‘BARIŞIN TOPLUMSALLAŞMASI GEREKİYOR’
Şimdi zaman zaman açıklamalar yapıldı biliyorsunuz, hem Sayın Özgür Özel tarafından hem CHP yetkilileri tarafından, komisyon üyeleri tarafından, işte bir komisyon üyesi adaya gitmeyi kırmızı çizgimizdir diye ifade etti. Şimdi verilen destek önemli. Ben buna bir şey demem. kıymetli. Gerçekten çok kıymetli ama daha fazla, çok daha fazla sahip çıkmaları gerekiyor. Şimdi barış olursa eğer bu operasyonlar durur. Barış gerçekleşirse eğer kayyumlar durur. Sayın Öcalan, bütün kesimlerin barışa sahip çıkması gerektiğini ifade ediyor zaten ama ana muhalefet partisi daha fazla sahip çıkmalı. Çünkü bugün en fazla yönelim onlara var. Bugün en fazla operasyon CHP'ye var. İşte kayyumlar var, bugün il başkanlığına kayyum atandı vesaire. Bütün bunların önüne geçmek için CHP'nin bu işe dört elle sarılması gerektiğini düşünüyoruz. Hiç bunun lamı cimi yok. Operasyon yapılıyor. Ben operasyon yapılırken işte şurada olamam, burada olamam demek bu işi kurtarmıyor. Gerçekten kurtarmaz. Daha fazla sahip çıkmak lazım. Daha çok işin içine girmek lazım. Biz zaten bütün partilerle iletişim halindeyiz. CHP ile de görüşüyoruz, MHP ile de görüşüyoruz, AKP ile de görüşüyoruz. Bütün partilere anlatıyoruz. Sürecin önemini, barışın önemini, bütün bunları anlatıyoruz ama anlatmaya da devam edeceğiz tabii ki. Çünkü barışın toplumsallaşması gerekiyor.
‘HALK DA HAZIR SİYASETÇİLER DE HAZIR’
Her kesimin bunu içselleştirmesi önemli ve bu konuda hepimize çok büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Bunu biliyoruz. Anlatın diyor. Herkese anlatın. Barışın önemini, barışın kıymetini, barışın ne anlama geldiğini, çatışmalarla bizim neleri yitirdiklerimizi, çatışmanın bu ülkeye maliyetini, savaşın bu ülkeye maliyetini her yerde anlatın diyor. Her seferinde bunu söylüyor. İşte DEM Parti bunu yapıyor. Örneğin bütün illerde halkla buluşmalar, mitingler, süreci anlatan paneller, birçok şey yapıyor ama bu sadece DEM’in yapacağı ya da sadece DEM’in yapmış olduğu çalışmalarla başarıya ulaşacak bir konu değil. Bütün partilerin aynı hassasiyetle bu meseleye yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz. Yani bunu CHP de yapmalı, bunu AKP de yapmalı, bunu MHP de yapmalı. Zaman zaman AKP ve MHP kendi tabanına dönük programların çıkarıldığını görüyoruz, izliyoruz ama bu da yeterli değil. Daha fazla halkla buluşmalar, halka anlatmak ve halkı bu konuda yanımıza alabilmek için birçok programa ihtiyaç var. Bakın 2015'te şöyle bir örnek vereyim. 2015'in belki de başarıya ulaşmamasının en büyük nedenlerinden biri halk hazırdı ama siyasetçiler hazır değildi. Şimdi siyasetçiler de hazır, halk da hazır. Yeter ki siyasetçiler halka gitsin. Evet. Güven çok önemli bir şey. Yani güven duymak, bu meselenin çözümünde birbirine güvenmek, bütün bunları aslında yani herkes kendi tabanına bu meseleyi anlatırsa toplumu buna hazırlarsa çok daha hızlı bir şekilde yol alınır, yol kat edilir.”
ÖCALAN: ROJAVA KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR!
Pervin Buldan, Abdullah Öcalan’ın Kuzey ve Doğu Suriye ile Suriye’deki gelişmelere dair değerlendirmelerde bulunduğunu söyledi. Buldan, Öcalan’ın bu gelişmeleri devlet heyeti ile görüştüğünü belirterek, “Bizimle, DEM heyetiyle sadece Türkiye siyasetini ama şunu dediğini birkaç sefer biliyorum. ‘Suriye ve Rojava kırmızı çizgimdir. Benim için orası ayrıdır.’ Yani Suriye'ye dair birkaç sefer bu belirlemeyi yaptı. Ama onun dışında Suriye ve Rojava'ya ilişkin bizimle bir değerlendirme yapmadığını ifade etmek istiyorum. Bunu ağırlıklı olarak devlet heyetiyle görüştüğünü, sorunu orada tartıştığını ve hatta eğer fırsat olursa, imkan olursa, fırsat yaratılırsa, orayla da bir iletişim kurmayı önemsediğini ifade ediyor. Evet, yani Rojava'yla bir iletişimin önemli olduğunu birkaç sefer vurguladı. Onlarla konuşup, onlarla kendileriyle tartışıp bu meselede nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini ve nasıl bir karar çıkması gerektiğini onlarla da konuşmak istediğini, tartmak istediğini ifade etti. Bu henüz gerçekleşmedi ama önümüzde yol alınırsa, süreç ilerlediği zaman içerisinde bu fırsat yaratılırsa, belki oraya dair, Rojava'daki yetkililerle görüşmeler, temaslar olursa, sanırım daha kolay çözülür diye tahmin ediyoruz” diye aktardı.
‘ROJAVA KÜRT HALKININ EN BÜYÜK HASSASİYETİDİR’
Pervin Buldan, iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye ile ilgili açıklamalarına dikkat çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye'nin bu anlamda, yani Rojava meselesinde, Suriye meselesinde, Kürt halkının yanında olması gerekiyor. Şimdi Kürtleri orada dışlamanın, Kürtlere bir operasyon yapmanın, Kürt halkının elde etmiş olduğu kazanımları bertaraf etmenin Türkiye'ye hiçbir faydası yok ve Türkiye'deki Kürtler de bunu kabul etmez. Bunu bir kere böyle anlamak lazım ve daha doğru bir yol ve yöntemle meseleyi çözmek için de bence daha aklı selim düşünmeye ve doğru kararlar almaya ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla Suriye'deki gelişmeler, orada işte anlaşmalar, Şam hükümetiyle görüşmeler vesaire bütün bunlar Türkiye tarafından da yakın takip ediliyor ama Kürtler bu konuda çok hassas. Kürt halkının en büyük hassasiyetidir Rojava. Dolayısıyla biz Türkiye'de istediğimiz kadar demokratikleşme alanında adımlar atalım ama Rojava'da en ufak bir kayıp, oraya yapılacak olan operasyon, Kürt halkında büyük bir yıkıma sebep olur. Dolayısıyla da bu ne kabul edilir bir şey, ne de bu yöntemi hiç kimse kabul etmez. Başta Sayın Öcalan kabul etmez. Bence Türkiye'nin de bu meselede Kürt halkının yanında duran, Kürt halkının kazanımlarına saygı duyan, Kürt halkının her alanda yaşadığı her bölgede kendi kazanımlarıyla, kendi diliyle, kendi kimliğiyle, kendi kültürüyle yaşamalarına hak tanıyan ve bunu demokratik bir zeminde çözmeye çalışan, yasal ve anayasal zeminlerde çözmeye çalışan bir anlayışla eğer yaklaşırsa, kazanan yine Türkiye olur. Dolayısıyla kaybeden yerden değil, kaybettiren yerden de değil, kazanan ve kazandıran bir yerden ortak bir mutabakatla bu meseleyi elbette ki çözebilirler, yaklaşabilirler bu meseleye.”